Kendi sesinin gücüne inanmaya çağrı

Sessiz Kalma’nın açılışı hızlı ve çarpıcı: Genç insanlar, akşamın ilerleyen saatlerinde birlikte eğlenmek ve dans etmek için bir partide buluşuyor. Birbiriyle flört edenler, kendini müziğin ritmine bırakanlar, sohbet edenler, ‘Ben neden buradayım?’ diye soranlar; kısacası partide herkes var. Gecenin ilerleyen saatlerinde partide kavga çıkıyor ve silahlar konuşuyor. Parti, siyahilerin yaşadığı, beyazlar tarafından getto olarak adlandırılan mahallelerden birinde. Çete hesaplaşmaları yine geceye damgasını vuruyor.

Starr ve partide karşılaştığı çocukluk arkadaşı Khalil, silahların ortaya çıkmasıyla birlikte partiden ayrılmaya karar veriyorlar. Eski günlerden söz ederek yolda giderlerken, iki beyaz polis aracı tarafından durduruluyorlar ve kısa süre sonra polislerden biri Khalil’i öldürüyor. Starr, arkadaşını öldüren polisin yaka numarasını ezberliyor: Bir-on-beş. Aslında bu, otomatik bir tepki. Siyahi çocuklar, polisle karşı karşıya gelebilecekleri durumlarda ne yapmaları gerektiğiyle ilgili aileleri tarafından eğitiliyorlar.

"Sana söylenen neyse onu yap. Ellerini görünür bir yerde tut. Ani hareketlerde bulunma. Sadece onlar seninle konuştuğunda konuş."

Kurallar basit ancak Khalil’i hayatta tutmaya yetmiyorlar. İronik bir şekilde, Khalil’in sona eren hayatıyla aynı anda Starr için yeni bir hikaye başlıyor. Starr, uzun haftalara yayılan bir içsel sorgulamaya giriyor, bu sorgulama sırasında ona adalet, hak, haksızlık, azınlık, siyahi olmak gibi birçok kavram eşlik ediyor. Khalil’in öldürülmesi sonrası açılan soruşturma sırasındaki gelişmeler, Khalil’e yüklenmeye çalışılan suçlar, Khalil’in ölmeyi hak edecek biri olduğunun düşünülmesi için yayılan yalan haberler; kısaca, çoğunluğun sesi baskın çıkıyor, Starr ise tanıklık ettiği ölümlerden doğan korkuyla sessizliğini koruyor: "Sorun buydu. İnsanların bir şeyler söylemelerine izin veriyorduk ve sonra da o kadar sık söylüyorlardı ki bunları söylemek onlar için sıkıntı yaratmıyor ve bizim için de normal hale geliyordu. Sessiz kalmaman gereken durumlarda sesini çıkarmayacaksan sesinin olmasının faydası ne?"

Gücü elinde bulunduran çoğunluk, gücünün sınırsızlığını, azınlıkta kalmış olanlar üzerinden her fırsatta yeniden meşrulaştırıyor.

Sessiz Kalma’da hikayeye dahil olan tüm karakterler, okura bir şey anlatma sorumluluğunu üstlenmiş durumda. Starr, polis şiddeti karşısındaki korkusu ile öldürülen arkadaşları için bir şey yapma isteği arasında bocalıyor ve bir seçim yapıyor. Starr’ın babası, uzun yıllar siyahi olmanın getirdiği tüm olumsuzluklarını yaşamış, yılmamış ve hem kendisi hem de ailesi için huzurlu bir hayat kurmayı başarmış. Ancak mahallesi için hâlâ bir şeyler yapması gerektiğinin farkında. Starr’ın dayısı, siyahi bir polis. Azınlık arasındaki seçkin çoğunluk taraftarlarından değil, iki tarafa da ait olamamanın izlerini taşıyor. Oprah bir aktivist ve avukat; Starr ile ailesine yol gösteriyor ve cesaret veriyor. Starr’ın arkadaşı Hailey, medyadan duyduklarına ve insanlar tarafından çıkarılan söylentilere inanmayı seçiyor. Karakterlerden ve onların hikayedeki konumlandırmalarından bahsetmemin elbette bir nedeni var: Yazar, okura, yaşananların, çete savaşlarının, haksız ölümlerin, toplumdaki ayrışmanın ve tüm bunların yarattığı her türlü etkinin tüm karakterlere yansımalarını takip etme fırsatı sunuyor. Yaşananlar, gerçek hayatta da olduğu gibi, herkesin aynasına farkı açıyla yansıyor ve olaylar da bu farklı açı nedeniyle birbirinden bambaşka şekillerde yorumlanabiliyor.

Sessiz Kalma’yı okurken, kendi sessiz kaldıklarınız üzerine düşünmek zorunda kalabilirsiniz. Bu hikayede anlatılan tüm detaylar bir yanıyla oldukça gerçekçi; siyahilerin 2017 yılında bile polis şiddetine maruz kaldıklarını biliyoruz. Peki, bizim siyahilerimiz kim? İçinde yaşadığımız dünyanın ve toplumun siyahi ilan ettiklerinin sayısını günden güne artırıyor. Sessiz Kalma, herkesi, kendi sesinin gücüne yeniden inanmaya çağırıyor.

Özge Uysal
twitter.com/ozgelerinuysal
* Bu yazı daha evvel sabitfikir.com'da yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder