Kuş dili değil kendi dilimiz

Dergah Yayınları'ndan çıkan Kuş Dili kitabı sadece ismi ile değil kapağı ile de sizi bu kitaba otuz Türk lirası vermenizi sağlıyor. Zaten kitabın içeriğine girdiğinizde hiçbir pişmanlık yaşamadan zevkle okuyorsunuz.

Esasında insanoğlu bu dünyaya geldiği vakitten beri kendini anlamlandırmak amacıyla ağaca, toprağa, taşa, hayvanlara yani kısacası doğaya uzanıyor. Kendini keşfetmek, içindeki hazineyi bulmak için. Böyle bir şeye gerek olmadığı pekala ortada ama neticede insanız işte bir şeyleri anlamlandırmadan, adlandırmadan duramıyoruz. İnsan varlığının bilinmesi için kendinde var olan veya olmasını istediği özellikleri kuşlara yüklemektedir. Hemen hemen her kültürde buna rastlanmaktadır.

Kuş Dili kitabında Şamanizm, Budizm ve İslam dönemlerinde kuşlara atfedilen sembolik değerler incelenmektedir. Kuş; ruh ve kutu, aşkı temsil etmektedir. Kuş aynı zamanda uğursuzluğun ve ölümün de habercisidir. Şamanların Süleyman Peygamberin de kuşların dilini bildiğini kaydedilmekte, şamanların kuş seslerini taklit ettiği görülmektedir.

İslamiyet öncesi dönemde Türklerin eskatalojik (öteki dünya, ölüm sonrası yaşama dair) inanışları arasında kuş ile ruh özdeşleştirilmektedir. Örneğin ‘seni leylekler getirdi’ cümlesini çocuklara sıklıkla kullanırız. Bunun nedeni İslamiyet öncesinde dişi ruhu temsil ettiği düşünülen leylek ve turnaların, hayat veren hayat ağacı ile karşılaştırılması neticesinde leyleklerin bebekleri getirdiğine inanılmaktaymış. Sebk-i Hindi’de kuş tasviri ise hayli ilginçtir. Şaire göre gönül bir kuştur. O yüzden, sevgilinin bakışından hışmından bir kuş gibi korkmaktadır. Şairin vücudu bir kafes, gönlü de o kafesten çıkmak isteyen bir kuştur. Sebk-i Hind’de kuş anlamında “murg” sözcüğü kulllanılmaktadır.

Murg: İnsanın gönlü.
Murg: Avlanması kolay olan kuş.
Murg: Üzüntülü, talihsiz, şikayet eden.

O halde içimize soralım murg insanın gönlünü temsil ediyorsa bir gönlü kazanmak kolay mıdır?

Klasik Türk şiirinde ise rakib (divan şiirinde aşık ve maşuğun yanında yer alır. Aşık ile yarışan ve aşığın nazarında kötü bir kimsedir), deveye, şeytana, köpeğe, tilkiye, eşeğe, akrebe, kargaya, kuzguna, baykuş gibi çirkin/ kötü/ uğursuz kabul edilen hayvanlara benzetilmiştir. Sevgili ise papağana, hümaya, şahbaz gibi güzel kuşlara benzetilmiştir. Örneğin baykuş geceleri kuşları ve yumurtaları onlar uykudayken avlaması (hırsızlık örneği), viranelerde yaşaması pes sesi gibi akla ilk gelen çağrışım olumsuzdur. Ancak Uzak Doğu’da aklı ve bilgeliği temsil ettiği Altay Şamanizim’de Tanrı ile insanlar arasında aracılık eden ve onları kötü ruhlardan koruyan en önemli varlık sayıldığı da bilinir.

Son olarak kitabın belki de en beğendiğim bölümlerinden biri de “Mevlid-i Şerif’te Kuş Adları” başlığıydı. Siz de şaşırdınız değil mi böyle bir bölüm olduğuna. Günlük hayatta sıkça rastladığımız ama rikkat edip tam gönlümüzü açmadığımız için kaçırmış olabiliriz. Neyse o halde bunlar neymiş hep beraber bakalım.

Mevlid-i Şerif’te kuş, bülbül, hüma, keklik, tavus ve tuti olarak geçer. Keklik bir defa Hz. Muhammed (sav.)’in peygamberlik mührünün büyüklüğünü anlatmak için kullanılır:

var-ıdı keklik yumurdasınca ol dahı ezherdi güneşden o resul
[O mühür keklik yumurtası kadar vardı, o peygamber güneşten daha açıktı.] (732)

Bir başka örnek ise Tavus. Tavus kuşu Cebrail’e benzetilmiştir. Hüma kuşu ise Hz. Muhammed (sav.)’e benzetilmiştir.

dünyadan ukbaya hoş saz eyleye
can hüması hakka pervaz eyleye
[Dünyadan ahirete güzelce gitsin, can kuşu Allah’a uçsun.] (807)

İnsan, hayatında eksik ve kusurlar istemez. Oysa hiçbir canlı mükemmel değildir. Ama insanlar sevilmeyen ve istenmeyen kişi ve nesnelere benzetmeler yaparak üzerindeki hasletleri atlatmaya çalışmışlardır. Neticede kötü olarak tasvir edilen kuşlar hiçbir şekilde öyle değillerdir, yaşamlarının gereği davranırlar. Asıl biz de insan olarak yaşamamızın gereğini yerine getirirsek bu alemde huzurla yaşarız.

İnsan olmak umuduyla…

Rumeysa Açıkar
twitter.com/asYemuR000

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder