Kenarda yaşayanlar, kenara itilenler

İstanbul’a geldiğimizde henüz 12 yaşındaydım. Anadolu’nun ufak bir kasabasında doğdum. Çocukluğumun ve ilkokulumun bir bölümü bu ufak beldede geçti. Büyükşehir’e geldiğimizde ilk garipliklerden biri, çöplerimizi Pazartesi ve Perşembe günü çıkartabilmemizdi. Oysa geldiğimiz yerde öyle bir durum arz etmiyordu. Unutamadığım garipliklerden biridir. Ve bu gariplikler silsilesi bugüne kadar hep devam etti, devam etmekte.

İzlediğim bir yerli bir filmde şöyle bir sahne vardı; “Mahallemize, sokağımıza, evimize sıkışıp kalmışız ve tarih bizi hiç yazmayacak. Sanki bu şehirleri bizi kapamak için yapmışlar, o yüzden buranın dışını fazla bilmeyiz. Dünyayı bize sunulanı kadar biliriz. Zaman değişir, insanlar değişir, dünya değişir. Ve kimse bize bir şey sormaz. Başkaları tarafından şekillenirken hayatımız, sesimiz çıkmaz bir arada kalmaya çalışırız; Çünkü bizim birbirimizden başka kimsemiz yoktur, çünkü yaşadığımız yer gibi sıkışıp kalmışız zamanın içeresinde.

Evet, tarih bizi hiç yazmayacak diye düşünüyordum fakat Funda Şenol Cantek, “Kenarın Kitabını: “Ara”da Kalmak, Çeperde Yaşamak” adlı kitabı ile bizim/bizlerin hikâyelerini derledi. Kenarın Kitabı, İletişim Yayınları'ndan Memleket Kitapları dizisinden neşredildi.

Doç. Dr. Funda Şenol Cantek, kitabın ortaya çıkışını şu sözlerle belirtmekte “Bu yeni kitap fikri ilerledikçe kapsamı Ankara, odaklanacağı kenar olgusu da yoksulluk ve dışlanmışlık sınırlarını aştı. “Kenara itilenler”in yanında, merkezin kaymasıyla yeni ve daha konforlu/güvenli yaşam alanlarında benzerleriyle birlikte yaşamak niyetiyle “kenara çekilenler” de dâhil oldular çalışmaya. Bunlara bir de alternatif yaşam alanları yaratmak için “kenara kayanlar”ı eklersek, kenarda olmak/yaşamak hakkında söylenecek sözün çeşitlenmesi kaçınılmaz oldu." (sf. 8)

Kenarın Kitabı, şehirlerin kentsel sahnesinin kenarlarına bakıyor. Kentsel dönüşümün gözden uzaklaştırılan sahne arkalarına bakıyor. Seyyar satıcılar, kenar mahallelerin ve "Allah'ın unuttuğu yerlere" kurulan TOKİ konutlarının kadınları. Saha çalışmaları ve söyleşiler olmak üzere kitap 11 araştırmadan oluşmaktadır.

Mekânlara bakmak, toplumlara, kültürlere, hayatlara bakmak anlamına geliyor. Seyyar esnafın sokakla imtihanı, kamusal alanla yaşantıların zorlukları sayfalara aktarılmıştır. Seyyar esnafın tek bir ortak noktası vardır. Helal kazanç.

Görüşme-15 (Erkek, Yaş: 44)
Gider çıkarsanız işe, sabah. Çok soğuktur, parmaklarınız cebinizde. Mal satmanız gerekir… eğer fazla satarsanız üşümeyi unutursunuz.

Görüşme-48 (Erkek, yaş: 27)
Toplum gözünde bize bakışları, nasıl söyleyeyim, düşük insan gözüyle, üçüncü, dördüncü sınıf insan gözüyle bakıyorlar.

Işıklarda mendil satan, araba temizlemeye çalışan, görür görmez arabanızın camlarını kapattığınız 'suçlu' bildiğiniz çocukların sesleri;

Elmadağ 40:
Ferhat: Ben gül satıyordum, beni gören hemen camını kapatıyor, kapıyı kilitliyor.

Elmadağ 33:
Üstün başın hiç güzel değil. Bize çöpçü diyorlar. Kağıt topluyoruz biz. Çöpçü değiliz. Bizi utandıracak kadar pis pis bakarlardı Bahçeli’de. Sonunda helal işi bıraktırdılar. Okuldan gelir, el arabasını alır, kağıda giderdik. İçimizde helalinden çalışmak vardı. Hiç zor gelmezdi: El arabası ağırmış, hava soğukmuş… Ama bir kadın bize gözünü diker yanındakine gösterir, bize çöpçü der; işte o zaman helal çalışmak istemezsin.” (sf. 83)

Apartman yaşamı toplumda daha ileri bir yaşamı simgelemektedir ve şehrin merkezindedir. Gecekondu ise sadece coğrafi olarak değil toplumsal olarak da kenardadır; bir köşede kalmışların, kente ait olamamışların yeridir. Siteye taşındıktan sonra çamaçime gitmeye başlayan bir kadının söylediği gibi, “Gecekonduda hanımdık, buraya geldik işçi olduk.” (sf. 108)

Kısacası bu kitapta bizden olanların hikâyeleri var. Kenarda yaşayanlar, kenara itilenler var, mecburiyetten kenara çekilenler var, bile isteye kenara kayanlar var. Kenarın Kitabı, şehirlerin kentsel sahnesinin kenarlarına bakıyor.

Baturhan Ergin
twitter.com/erginbaturhan

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder